28 Kasım 2011 Pazartesi

"Jar" Adlı Kitaba Dair...

Tahir ÜRPER

Jar, Kemal VAROL
Issız bir kasabanın ortasında yaşayan insanların hikâyelerini anlatmak, yaratıcı yazar olmayı seven yazarların işi olması beklenir. Birde düşle beslenilmiş hikâyelerin peşi sıra anlatma derdi de varsa, o zaman sıçratır her yere mürekkebini yazar.
Anlatmak değildir asıl olan. Asıl olan nasıl anlattığındır hikâyeyi. Her birey farklı anlatır derdini. Süsler, mübalağa eder, şiirsel bir dil kullanır, gerçeğin kapatılmazlığını kullanır. Hangi yolu denersen dene yolculuğa çıkmışların peşine düşer kalemin. Çünkü yol; hayatı anlatır, çırılçıplak hayatı, gizemli hayatları.. Güngörmüş insandır yolculuk eden. Biraz da başkaları vardır duygularında, hüzünlerinde, gülmelerinde hatta ağlamalarında.

Yitirilen çok şey vardır İçli Halil’in ve Rahatsız Kamil’in bakışlarında. Bir kere geçmiş vardır kaybedilen. Geriye kalan kindir belki de. Belki de çaresizliktir, bir Co köpeğine esas duruşla dikilmek hapishane koridorlarında.

Eğer dert anlatılacaksa o zaman bizden önce yaşanmışlara ihtiyacımız vardır. Kadı’ya ihtiyacımız var mesela, Kadı’nın kızına ihtiyacımız. Bir de kızın dünyasına girmek için anahtarcıya ihtiyaç var. Neden-sonuç içinde örülmüş bir hikâye anlatmak değil dert, asıl olan kapatılamayacak duygudur. İnsani dürtülerdir. Dürtülere hâkimiyet kurmak isteyen çok zalimler olmuştur. Mazlumların ateşin içinde kavrulmasına, direnmesine çok şahit olunmuştur yine bu cihan.

Köylü kadınlar saçlarını neden satar ki? Nedenini siz gidin ‘iki meçhul adama’ sorun. Yazar romanın bir yerinde şöyle yazmış: “Bir erkeğin yaptıklarına kim akıl sır erdirebilir ki.”*

Savaşlar yıllarca sürüyorsa, dönmüyorsa geriye taze gelinlerin yiğitleri, uzak şehirlerin akşamlarında yitiriliyorsa umutlar, kapalı zihinlerin içinde hapsoluyorsa özgürlük, postalların altında eziliyorsa duygular, mor dağların rüzgârına kaptırıyorsa kendini hayaller, o zaman herkes ‘akıl sır erdirebilir’* her türlü olaylara.

İçli Halil, acıları göğsünde büyüterek ‘aylarca Asuman’ın ağzından çıkacak kuru bir kelimeyi beklemiş. Daha kötüsü, çekip gidemezmiş artık. Yere uzanıp gökyüzüne bakmış yeniden. Gökyüzüne doğru açılan dalları bir yumruk olmuş.’

O yumruk bütün çaresizliklere, hücrelere, ıssızlaştırılmış kasabalara, kaybedilmiş aşkların hatıralarına vurulsun isterdim ‘bir kasabada bayram günü’ yaşanmadan önce.




Bu yazı daha önce insanokur.org sitesinde de yayımlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder