Hakkımızda

Kulübümüz yaklaşık üç yıl (2008) önce bir araya geldi. Diyarbakır’daki kitapevleriyle yapılan bir dizi çalışma sonucu, okumaya eğilimli bir grup insanın bir araya gelmesi sağlanarak oluşturuldu. Bir dizi toplantı ve görüşmenin ardından, niceliksel anlamda iyi okur olma konusunda sıkıntımızın olmadığı, fakat niteliksel açıdan nasıl bir okur olduğumuz–olmamız gerektiği konusunda, garip ve fakat adını koyamadığımız bir eksikliğimiz olduğu sonucuna vardık. Bütün çabamız ise okuma edimimizi sağlıklı bir düzlem üzerine oturtabilecek, makul bir eleştirel perspektif hazırlayabilmek oldu. Geçen süre zarfında okuduğumuz eserler üzerinde eleştirel bir dizi çalışma yaptık, metin-dönem-yazar odaklı farklı okuma biçimleri ve arayışlarından edindiğimiz deneyimlerin ışığında, bir metnin nasıl okunabileceği konusunda, kendimiz için bir ‘doğru okuma atlası’ üretebilme çabası içine girdik. Bunu da sizlerle paylaşmak istiyoruz. Öncelikle kulübümüzün kimler tarafından kurulduğunu belirtmekte fayda olduğunu düşünüyorum; Tahir Ürper, Gülsen Odabaşı, Abdullah Çelik, Abdurrahman Narcı… Geçen bunca zamandan sonra, kulübümüzden ayrılanlar olduğu gibi, başlayanlar da oldu. Şu an yaklaşık on beş kişiyle toplanıyoruz. Toplantı günlerimiz; Cuma, saat: 18.00’da.

Bu kısacık bilgiden sonra, metinleri okurken üzerimize düşen sorumluluğa ve bir metne nasıl yaklaşmamız gerektiğine dair ufacık bir okuma atlası çıkardık. Metnin sonunda ise bu güne kadar okuduğumuz kitapların listesini göreceksiniz. İlginiz için teşekkürler. Diyarbakır Okuma Kulübü.

Yazınsal bir metnin en güç sorunu, onu olması gereken yetkinlikte değerlendirebilmektir. Çünkü edebi bir metin, şifresi çözülebilecek kesinlikte referansiyel bir şey değildir. Böylesi bir indirgeyici anlam yaratmak, yazınsal formların, klasik-normatif estetiğin etkisi altındaki dönemde olduğu gibi, metni dar kalıplara hapsetmek olur ki, yapmaya çalıştığımız bunun aksini ortaya koyabilecek eleştirel, zengin ve indirgeyici olmayan bir okuma biçimi oluşturabilen ve bu yanılgıya düşmeyen bir okur algısı yaratmaya çalışmaktır.

Okuyucunun kendisi için nasıl bir okuma yapabileceği konusundaki öğretici çaba, incelenmeye değer bir metin okumak kadar kıymetlidir. Bu noktada okurun tercihli davranışı, hangi metni okuyacağı bilgisini de beraberinde getirecektir. Böylelikle neyi okuyacağını kararlaştıran okur, nasıl okuyacağının da altını doldurabilecektir.

Bu söylediklerimiz ışığında Diyarbakır okuma kulübü olarak yazınsal bir metnin nasıl okunabileceği konusundaki edinimlerimizi sizlerle paylaşmak istiyoruz.

1-Biz, modern insanın o kendine has “özgürlükçü tüketim” anlayışına karşı bir “kusur” oluşturup, yazınsal metnin yeniden ve yeniden okunmasını sağlayacak bir olgunun ortaya çıkmasını sağlamaya çalışıyoruz. 

2-Okuduğumuz her metnin içerisinden yeni bir yaratı sürecinin kapılarını açarak, okuma edimiyle formel olan bir çok şeyin ötesine geçip, kendi okuma gerçekliğimizin iç sesine dair imgelemini yaratabilme gayretindeyiz. Bunun yanında günümüz edebiyatının ele avuca sığmaz metinleri karşısında, yaratıcılığının ve özgür konumunun büyüsüne kapılmış bir tutum içinde kendi metinlerarası düzlemini yaratabilen ‘örnek’ bir okur olmak arzusundayız.

3-Edebi bir metnin iç sesi ve kurgusal düzenini anlamaya çalışıyor, bundan bir anlam yarattıktan sonra ise, metnin özüne sadık kalarak edebiyat dışı metinlerle ilişkilerine eğilip, yan anlamlarını kuramsal okumalarla zenginleştirmeye gayret gösteriyoruz.


4-Bir metni, üretildiği uzam ve zamanın gerçekliğe bakış açısı çerçevesinde doğru, alternatif ve çoğulcu bir yaklaşımla okuma gayreti içerisindeyiz. Çabamız, ifade zenginliğini köreltmeye yönelik bir otomatizm biçiminde kendini gösteren bir dil yozlaşmasının etkisini kırabilecek bir okuma kültürü oluşturabilmektir.

5-Calvino’nun dediği gibi, Nazarlarına maruz kalanların taşlaştığı Medusa'nın başını kesmeyi başaran, bakışını Medusa’nın yüzüne değil, bronz kalkanındaki imgesine çeviren Perseus'un gücü hep doğrudan bakışın reddinde yatar; dolayısıyla yapmaya çalıştığımız, yazınsal bir metnin verili-görünür imkanlarına saplanıp kalmak değil, metnin alt katmanlarına inerek, yazar tarafından bilinçle yerleştirilen ve metnin özünü oluşturan gizil anlamları keşfedebilmek ve kendi gerçekliğimize de bu tutumla yaklaşabilmektir. Böylece, okuma edimine de yaşamsal bir işlev ve karşı konulmaz bir zorunluluk sayarak bakabileceğimizi düşünüyoruz. 

Niçin okumak,

6-‘Okuma’ sözcüğüyle ilk elden ilişkilendirilen yazılı metinlerin okuma uğraşı için bir çıkış noktası olduğu düşüncesini esas alarak, yaşamın kendisini de bir yazılı metin gibi görmeyi, anlamlandırabilmeyi kazandırabilecek bir okuma biçemini geliştirebilmek. Flaubert’den ödünçleyerek söylersek “yaşamak için okumak.”

7-Toplum hayatında hepimizin bir şekilde tanık olduğu, yaşadığı kişisel ya da genel uyuşmazlık ve gerilimlerin kaynağı olan iki kutuplu, dar düşünce dünyasını kırabilmek için okumak.

8-Mutlak doğruların, kesinlemelerin cenderesinden kurtulup, “her şeyin bir derece meselesi olduğunu”, “akla yakınlık”la ölçülmesi gerektiğini idrak ederek, empati yeteneğini bir refleks haline getirebilmek için okumak.

9-Birey-insanın, yaşamın öznesi olduğunu düşünürek, toplumsal yaşamın kendisi üzerinde yarattığı ağırlığa karşı alternatif bir yaşam alanı, varoluşsal bir çaba edinebilmek için okumak.

10-Son olarak; Llosa’nın Nobel ödül töreni konuşmasındaki ifadeyi uyarlayarak söyleme gereğini duymalı: “Yazmak ve okumak; hayatın yetersizliğine karşı bir protesto.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder